Sürdürülebilir Tarım için Feminist Politikaya Çağrı


MISIR F., HİM M. S.

Mülkiye Dergisi, cilt.47, sa.1, ss.416-446, 2023 (Hakemli Dergi) identifier

  • Yayın Türü: Makale / Tam Makale
  • Cilt numarası: 47 Sayı: 1
  • Basım Tarihi: 2023
  • Dergi Adı: Mülkiye Dergisi
  • Derginin Tarandığı İndeksler: TR DİZİN (ULAKBİM)
  • Sayfa Sayıları: ss.416-446
  • Ondokuz Mayıs Üniversitesi Adresli: Evet

Özet

Bu makalede Türkiye’nin sürdürülebilir tarım politikası, sosyalist ekofeminist perspektifle değerlendirilmektedir. Sürdürülebilirlik kavramı, küresel politikadaki önemine istinaden Türkiye’de de son yirmi beş yıldır tarım politikalarının önemli hedeflerinden biri olmuştur. Diğer sektörlerde olduğu gibi tarım sektöründe de 2000’li yıllardan itibaren ivme kazanmış olan neoliberal politikalar, daha üretken, etkin ve rekabetçi üretimi teşvik etmektedir. Sosyal bilimlerde uzun zamandır ekonomik büyüme odaklı kalkınma modeli eleştirilirken son on yıldır Antroposen -insan merkezli modernleşme- anlayışı sorgulanmakta ve ekosistem yaklaşımı gündeme gelmektedir. Esasen jeolojik bir kavram olan Antroposen, bir başka deyişle Batılı Beyaz Erkek dışındaki canlı-cansız tüm varlıkların sonsuza dek tüketilebilme kapasitesi olan kaynaklar olduğu düşüncesi, birçok düşünür tarafından plantasyon ve sömürgecilikten ataerkillik ve kadın emeğinin görünmezliğine kadar uzayan sömürü ilişkileri çerçevesinde eleştirilmiştir. 1970’lerden beri ekofeminizm, ekolojik tahribatın temelinde ataerkil sömürünün var olduğunu söylemektedir. Sosyalist ekofeminizm ise kadın emeğinin bir kaynak olarak görülmesini ve doğal kaynakların sömürülmesini, ekolojik sürdürülebilirlik ve emek ilişkileri açısından analiz etmektedir. Sürdürülebilirlik ve kadın emeğine dair bu eleştirel tartışmaların ışığında bu makalede, Türkiye’de sürdürülebilir kalkınma ekseninde yürütülen ve neoliberal ilkeler doğrultusunda yönetilen tarım politikalarının nasıl kurgulandığı, uygulandığı ve bu politikalarla nelerin hedeflendiği değerlendirmeye çalışılmıştır. Bunun için öncelikle, Antroposen çağa yönelik feminist eleştirilere yer verilmiş; daha sonra sürdürülebilir tarım politikalarının sosyalist ekofeminist sorgulamaları ele alınmıştır. İlerleyen bölümlerde, Türkiye’nin sürdürülebilir tarım politikasının sosyalist ekofeminist bir eleştirisinin yapılabilmesi amacıyla önce, ülke tarımında toplumsal cinsiyet ilişkilerini sorgulayan araştırmalara yer verilmiş; sonra, toplumsal cinsiyet adaleti ve ekolojik adalet, Beş Yıllık Kalkınma Planları ve ilişkili raporları ve kanunnameleriyle dönemsel olarak analiz edilmiştir. Bu çalışma, 2000’li yıllar sonrası Türkiye’nin tarım politikasının, kendini baltalayan modern tarımdan uzaklaşmaya çalışarak sürdürülebilir tarım adı altında kadın girişimciliğini desteklerken; bir yandan da kadınları mevcut dezavantajlarıyla kapitalist piyasaya entegre ettiğini, dolayısıyla Antroposen ve ataerkil sistemi, sığ ekolojik ve liberal feminist tarım politikaları aracılığıyla yeniden ürettiğini savunmaktadır. Failleri canlı-cansız tüm varlıkların karışlıklı dinamik ilişkilerinin bir parçası olarak gören ve ataerkillik başta olmak üzere her türlü hiyerarşik ilişkiye karşı olan feminist bir yaklaşım, sürdürülebilirliği sadece bir umut olarak sunmakla kalmayan aynı zamanda hayata geçiren tarım politikaları için elzem görülmektedir.
This article provides an analysis of sustainable agricultural policies in Turkey from a socialist ecofeminist perspective. As well as receiving significant attention in global policies, the concept of sustainability has been one of the essential goals of agricultural policies in Turkey for the last twenty-five years. As in other sectors, the regulations of the neoliberal policies, which have gained momentum in the agricultural sector since the 2000s, encourage more productive, effective, and competitive production. While the economic growth-oriented development model has been criticized in social sciences for a long time, the Anthropocene -human-centred modernization- perspective has been questioned for the last decade, and the ecosystem approach has been brought to the agenda. Considering the range of relations of exploitation from plantation and colonialism to patriarchy and the invisibility of women’s labour, many scholars have scrutinized the geological concept of Anthropocene, which underlying assumption is that all organic and inorganic beings other than the Western White Man are resources that can be consumed forever. Ecofeminism has, however, argued that since the 1970s there is patriarchal exploitation behind every ecological destruction. Socialist ecofeminism, at the same time, analyses the view of women’s labour as a resource and the exploitation of natural resources in terms of ecological sustainability and labour. In the light of these critical discussions, this article analyses how agricultural policies planned within the framework of sustainable development in Turkey and managed according to the neoliberal principles are planned, implemented and what is aimed at with these policies. For this purpose, firstly, ecofeminist criticisms in the Anthropocene epoch are discussed and sustainability discourse in international politics is examined from a socialist ecofeminist perspective. Secondly, the studies investigating gender in Turkey’s agriculture are assessed. Finally, within the framework of gender justice and ecological justice, the goals and practices related to sustainable agriculture in Turkey’s agricultural policy are evaluated from a socialist ecofeminist perspective. This study argues that since the 2000s the agricultural policies in Turkey have maintained the Anthropocene and patriarchal system with a new shallow ecology and liberal feminist facade as they support women’s entrepreneurship as a strategy for sustainable agriculture and integrate women into the capitalist market without removing their long- standing disadvantages. Today, there is a need for a new perspective that goes beyond the society-nature dichotomy in both science and politics. An integrative feminist approach views the agents as part of the reciprocal dynamic relations of all organic and inorganic beings, and resists all kinds of hierarchical relations, patriarchy in particular, is essential to establish an agricultural policy that not only offers sustainability as a mere hope but also implements it.